Anayasa 2. Maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı sosyal bir hukuk Devletidir. Anayasa’nın 5. Maddesinde devletin temel amaç ve görevleri
Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır. şeklinde sayılmıştır.
Anayasanın 56.maddesi ve 57. maddesi konut hakki, sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması
Madde 56 – Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, iş birliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.
Madde 57 – Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.
Madde 60 – Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.
Madde 61 – Devlet harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malül ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar. Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır.
Yaşlılar, Devletçe korunur, Yaşlılara Devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir. Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır. Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur.
Anayasa Mahkemesine göre “Sosyal devletin amaçlarından biri de kısmen ya da tamamen çalışamamaları nedeniyle gelir kaybına uğrayarak muhtaç duruma düşebileceklere, insan onuruna yaraşır asgari bir hayat sürmeleri için gerekli olan geliri sağlamaktır. Böylece toplumdaki ekonomik eşitsizlikler bir ölçüde azaltılmış, sosyal devlet ve sosyal adalet ilkelerine uygunluk sağlanmış olur.”
Danıştay’a göre ise “Sosyal hukuk devleti, temel hak ve özgürlükleri en geniş ölçüde gerçekleştiren ve güvence altına alan, toplumsal gerekleri ve toplum yararını gözeten kişi ve toplum yararı arasında denge kuran, toplumsal dayanışmayı en üst düzeyde gerçekleştiren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak eşitliği, sosyal adaleti sağlayan, çalışma hayatının gelişmesi için önlemler alarak çalışanları koruyan, sosyal güvenlik sorunlarını çözmeyi yüklenmiş, ülkenin kalkınmasıyla birlikte ulusal gelirin sosyal katmanlar arasında adaletli biçimde sağlanmasını amaç edinmiş devlettir.
Güçsüzleri güçlülere ezdirmemek ilkesi, herkesi, bu arada çalışanları, emeklilerle yaşlıları durumlarına uygun düzenlemelerle, sağlıklı mutlu ve güven içinde yaşatmayı gerektirir.”
Anayasa da temel hak ve hürriyetler, kişi hak ve ödevleri, sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler, siyasi haklar ve ödevler olmak üzere üç kategoriye ayrılmıştır. Yaşlı hakları insan hakkı olması ve ayrı bir yaşlı hakkı şeklinde anayasamızda bir hak bulunmadığından bu üç hak grubuna da dahil olmakla birlikte özellikle sosyal ve ekonomik haklarla ilgilidir. Çünkü yaşlı bireylerin anayasada devletin bireye tanıdığı hakları kullanabilmesi için kısmen devletin olumlu edimine ihtiyaç duyulmaktadır.
EŞİTLİK İLKESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK
Anayasanın 10. Maddesi hükmü “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.10 Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
2010 yılında eklenen fıkrayla birlikte çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacağını belirtmiştir. Değişiklikle getirilen ek fıkrayla toplumda dezavantajlı olarak kabul edilen kesimlere yönelik pozitif ayrımcılık Anayasal düzeyde kabul edilerek devlete bu konuda birtakım edimler yüklemiştir.
Eşitlik ilkesi, ayrımcılık yasağı ve pozitif ayrımcılık birbirleri ile bağlı kavramlardır. Anayasanın 10. Maddesinde eşitlik hakkı düzenlenmiş olmakla buradaki eşitlik kavramı klasik liberalizmde görülen şekli eşitlik kavramı gibi değildir. Devlet bireyleri sadece bir hakkı tanımakla yetinmez aynı zamanda dezavantajlı gruplar için tanımış olduğu hakların kullanılabilmesi adına toplumda diğer bireylerle aralarındaki eşitsizliği kaldırmak adına fırsat eşitliği yaratır. Devletin dezavantajlı grupların haklarını kullanabilmesi ve onlardan yararlanabilmesi adına yarattığı fırsat eşitliğine pozitif ayrımcılık denir.
Pozitif ayrımcılık; toplum kesimlerinden birinin diğerine oranla daha olumsuz koşullarda bulunması nedeniyle bu olumsuzluğu ortadan kaldırmak adına o kesime diğer kesimlere tanınmayan, eşitliği sağlamak için çeşitli avantajlar sağlamaktır. Yani burada amaç aslında mevcut eşitsizliği gidererek eşitliği tesis etmektir.
Pozitif ayrımcılık, cinsiyet, engelli olma, çocuk veya yaşlı olma gibi kişinin farklı özelliklerine istinaden yapılabilir. Bu özelliklerin her biri bu özelliklere sahip kişilere toplumun diğer bireylerinden daha farklı uygulamalar yapılmasını gerektirir.
Pozitif ayrımcılık, geleneksel normatif eşitlik anlayışı nedeniyle toplumda fiili olarak ortaya çıkan adaletsizlikleri düzeltmek için kabul edilmiştir. Bu amacın gerçekleşmesi devlete bu konuda pozitif yükümlülükler getirilmesine bağlıdır. Pozitif ayrımcılık tanımı gereği toplumdaki zayıf ve dezavantajlı kesimi korumayı amaçlar. “Sadece kanun önünde eşitlik sağlamak yeterli değildir.
Eylemli eşitlik, hukuksal eşitliğin önüne geçmelidir. Yaşlılara kamusal destek artmalı, toplumsal ekonomik ve sosyal yaşamdaki eşitsizlikler giderilmelidir. Yaşlılar için özel önlemler almak, eşitlik düzenlemeleri içinde yer almalıdır”
Netice itibariyle, kişinin dil, din, cinsiyet, siyasi görüş veya etnik kökeni nedeni ile bir ayrımcılığa uğraması karşısında bu kişilere ayrımcılık yapılmaması ve diğerleri konumuna getirilmeleri bir bakıma eşit davranma ilkesini gerekli kılar. Böyle bir ayrım olmaksızın bazı kişilere diğerlerine göre eşit davranılmaması karşısında benzerler arasında bir olumsuzluğu gidermek de gene eşit davranma ilkesini devreye sokar. Pozitif ayrımcılık da sonuçta var olan bir eşitsizliğin giderilmesi için bu defa pozitif ayrımcılığın uygulanmasını gerekli kılar.
Hukukumuzda eşitlik ve pozitif ayrımcılık genel olarak iş hukukunda eşit işe eşit ücret ilkesi çerçevesinde aynı işi yapan kadın ve erkeğin birbirine denk/eşit hale getirilmesi, eşit işlem yapma yükümlülüğü kapsamında daha çok görülmekte ve uygulamada yer bulmaktadır. Bu nedenle iş hukuku alanında daha çok koruyucu düzenlemeler mevcut olmaktadır.
Devlet 10. Maddede bahsedilen eşitlik ilkesini sosyal devlet olarak hayata geçirmekle yükümlüdür. Danıştay’a göre, kamu hizmetinin sunumu özel kişilere devredilse bile, hizmetin niteliği ve ilkeleri değişmez, hizmet kamu hizmeti olduğu sürece gerek idare ve gerekse hizmetin gördürülmesinin devredildiği özel sektör aynı yükümlülüklere tabidir.
6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu 5. Madde ” Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu madde 5 hükmü şöyledir: “(1) Eğitim ve öğretim, yargı, kolluk, sağlık, ulaşım, iletişim, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler, sosyal yardım, spor, konaklama, kültür, turizm ve benzeri hizmetleri sunan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri, yürüttükleri faaliyetler bakımından bu hizmetlerden yararlanmakta olan veya yararlanmak üzere başvurmuş olan ya da bu hizmetler hakkında bilgi almak isteyen kişi aleyhine ayrımcılık yapamaz. Bu hüküm kamuya açık hizmetlerin sunulduğu alanlar ve binalara erişimi de kapsar. (2) Birinci fıkrada belirtilen hizmetlerin planlanması, sunulması ve denetlenmesinden sorumlu olan kişi ve kurumlar, farklı engelli grupların ihtiyaçlarını dikkate almakla ve makul düzenlemelerin yapılmasını sağlamakla yükümlüdür.” Danıştay’ın bu görüşünü temellendirmektedir.
SONUÇ
Sosyal hukuk devlet açıklamalar doğrultusunda tanımlanacak olursa, en kısa zamanda en kapsamlı olarak kamu yararına yönelik bir devlet fonksiyonu olarak tanımlanmaktadır. Devletin görevi, Anayasada belirlenmiş temel değerlerin güvence altına alınmasını, sosyal uyuşmazlıkların rasyonel bir biçimde çözümlenmesini, bireysel menfaatlerin ve grup menfaatlerinin dengelenmesini, yardıma muhtaç olan bireylerin korunmasını ve gelecekte doğabilecek problemler için tedbir alınmasını sağlamaktır.
Av. Emre İnanç GENÇ